Türkiye Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını yerine getirmeyen bir ülkeymiş gibi algı oluşturulmaya çalışıldığını belirterek, “Bunun doğru bir algı olmadığını ifade etmek istiyoruz. AİHM’in yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. Türkiye olarak bize çifte standart uygulanmasını istemiyoruz. Bizim öncelikli talebimiz bu.” dedi.
Tunç, basın kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle Gölbaşı Hakimevi’nde bir araya gelerek gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Gezi olayları ve yargının Osman Kavala kararının sorulması üzerine Tunç, Gezi olaylarında şehit edilen polisler, öldürülen vatandaşlar olduğunu, vatandaşa ait mülk ve kamu mallarının zarar gördüğünü söyledi.
Demokraside şiddete yer olmadığını ifade eden Tunç, hem Anayasa hem de uluslararası sözleşmelerde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sınırlarının belli olduğunu anlattı.
Gezi olaylarıyla ilgili yargı sürecine değinen Tunç, “O kişilerin suçlu olup olmadığına, yargı karar verecek. Eğer biz hukuk devletiysek buna karar verecek olan yargıdır. Yargı, Gezi’nin bir suç olduğunu, şiddet hareketi olduğunu, bütün ülkeye yaygınlaştırılmak istendiğini ve seçilmiş hükümete yönelik bir kalkışma hareketi olduğunu kabul etti.” diye konuştu.
Mahkemelerin kararlarının gerekçesine bakılması gerektiğini belirten Tunç, şunları kaydetti:
“Bahsedilen kişilerin o dönemdeki hareketleri gerekçede yazıyor. Neler yaptıkları, Gezi sürecindeki desteklerinin ne olduğu, arka planında nasıl hareket ettikleri delillerle ortaya çıkarılmış. Bu delilleri bir tarafa bırakıp siz yorumlar yaparsanız bu doğru olmaz. Burada bir kısım sanıklar bakımından beraat istendi. ‘Onlarla ilgili memnuniyetimizi belirtiyoruz.’ diyorlar. Mahkumiyet verilenlerle ilgili de ‘Kınamamızı belirtiyoruz.’ diyorlar. İkisi de aynı mahkemenin kararı. Beraat verilenlere neden beraat verilmiş gerekçede belli. Mahkumiyet verilenlere neden mahkumiyet verilmiş o da belli. Karar ortada, eylemin niteliği ortada, mevzuatımız da ortada.”
Hakkında karar verilenlerden birinin milletvekili seçildiğini ifade eden Bakan Tunç, bu konudaki Anayasa hükmüne atıfta bulundu. Tunç, “Anayasa’nın 83. maddesi açık. Seçilen bir milletvekili yasama dokunulmazlığına sahiptir. Fakat aşağıdaki fıkraları okumazsanız yanlış bir sonuca varmış, Anayasa’yı uygulamamış olursunuz. Aşağıda ne diyor? Seçimden önce soruşturmasına başlanmak kaydıyla. Gezi Davası seçiminden önce değil miydi?” değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Tunç, Anayasa’nın ilgili maddesine değinerek, milli güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlığa ilişkin suçlarda dokunulmazlık bulunmadığını, Anayasa’nın 14. maddesinde ilgili hususların kanunla düzenleneceğine ilişkin bir hüküm bulunduğunu, bu durumda TCK ve Terörle Mücadele Kanununa bakılması gerektiğini dile getirdi.
Yılmaz Tunç, “Neticede bunun kararını verecek olan Adalet Bakanlığı olarak biz değiliz. Biz sadece Anayasa’nın mevcut hükmünü ortaya koyduk. Gezi’nin zaten tartışmasız bir terör eylemi olduğunu halkımız biliyor. Çünkü orada ölüm var, mala zarar verme var. Bir kalkışma olduğu tartışmasız. Bunun sorumluları yargılanamayacaksa orada hukuk devletinden bahsedilemez.” ifadelerini kullandı.
– AİHM kararları
AİHM’in Kavala ve Yalçınkaya kararları hatırlatılarak, “AİHM ile ilişkileri nasıl bir çerçeveye oturtacaksınız?” diye sorulması üzerine Tunç, Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke gibi gösterilmek istendiğini fakat bunun gerçeği yansıtmadığını bildirdi.
AİHM’ne üye ülkelere dosya sayısına ilişkin bilgi veren Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“AİHM’e üye tüm ülkeler bakımından Bakanlar Komitesi’ne gönderilen dosya sayısı 31 bin 303, hak ihlali verilip icrası tamamlanan dosya sayısı 24 bin 854. İcrası devam eden dosya sayısı, henüz yerine getirilmemiş 6 bin 449. Yerine getirme oranı yüzde 79,39. Türkiye olarak Bakanlar Komitesi’ne gönderilen dosya sayımız 4 bin 336. Yani hak ihlali verilmiş. Yerine getiremediğimiz dosya sayısı 4 bin 336. İcrası tamamlanan dosya sayısı 3 bin 857. Yani Bakanlar Komitesi’ne gitmiş, icrayı tamamlamışız. İcrası devam eden 479 var. Oranımız yüzde 88,95. Yani yerine getirme oranı yüzde 88,95. Tüm üyelerin ortalaması yüzde 79, Türkiye’nin ortalaması yüzde 89. Yani AİHM’in ihlal kararlarını ortalamanın üstünde uygulayan bir ülke Türkiye. Üye ülkeler ortalamasının 10 puan üstündeyiz.
Yunanistan 15 yıldır AİHM ihlal kararını yerine getirmedi. Yunanistan, Batı Trakya’daki Türk derneklerinin ismindeki Türk ibaresi nedeniyle kapatılmasına karar verdi. AİHM, hak ihlali kararı verdi. Ama bu kararı 15 yıldır yerine getirmedi. Hiç kimse de demiyor ki Yunanistan neden AİHM kararını yerine getirmedi? Ama Türkiye geldiği zaman çifte standart. Özellikle bazı davalar bakımından, onlar öne alınarak sanki Türkiye AİHM kararlarını yerine getirmeyen bir ülkeymiş algısı da oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun doğru bir algı olmadığını ifade etmek istiyoruz. AİHM’in yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. Türkiye olarak bize çifte standart uygulanmasını istemiyoruz. Bizim öncelikli talebimiz bu. Özellikle bazı kararlar bakımından da AİHM’in hukuki olmayan kararlar verdiğini söylüyoruz. AİHM, özellikle Türkiye söz konusu olduğunda zaman zaman yerleşik içtihatlarından ayrılıyor.”
Bakan Tunç, soru üzerine, AİHM kararlarının yeniden yargılama sebebi sayılmasını sağlayan 2004 değişikliğinin AK Parti döneminde yapılan değişikliklerden olduğunu hatırlatarak, kazanılmış haklarda geriye gitmenin söz konusu olmayacağını, bu adımları AB istediği için değil, Türk halkının temel hak ve özgürlüklerini güvenceye almak için attıklarını, bu güvencelerden vazgeçilmeyeceğini anlattı.
– “Terörle mücadele kararlılıkla devam etmeli”
İçişleri Bakanlığına yönelik terör saldırısına ilişkin soru üzerine Yılmaz Tunç, saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin Kayseri’de bir veterineri öldürerek aracını gasbettiğini ve bu araçla Ankara’ya geldiğini hatırlattı.
Tunç, veterinerin eve dönmemesi, telefonuna da cevap vermemesi üzerine babasının aramaya çıktığını ve saat 22.00-23.00 sularında Develi ilçesine bağlı Künye köyü Avlağa mezrasında evladının cesedini bulduğunu belirtti.
Babanın çağırdığı ambulansla cesedin hastaneye götürüldüğünü, jandarmanın da soruşturma başlattığını ifade eden Tunç, soruşturma devam ederken sabah bombalı eylemin gerçekleştiğini anlattı.
Polislerin kahramanca mücadele ederek büyük bir faciayı engellediğini vurgulayan Tunç, teröristlerin kimliklerinin tespit edildiğini, soruşturmanın detaylı şekilde sürdüğünü bildirdi.
Tunç, eylemi terör örgütü PKK’nın yaptığına ilişkin bir tereddüt bulunmadığını, teröristlerin ara yollardan gelerek Plaka Takip Sisteminden kurtulduklarının değerlendirildiğini belirtti.
Terörle mücadelede kararlılığın sürdüğünü kaydeden Tunç, “Terörle mücadeleye terörün kökünü kurutuncaya kadar devam etmemiz lazım. Bu konudaki mücadele sadece iktidar partisinin mücadelesi olmamalı. Muhalefetle birlik beraberlik içerisinde ülkemizi, milletimizi huzursuz eden terör örgütlerinden ülkemizi temizleyinceye kadar bu mücadeledeki kararlılık devam etmeli ve ediyor.” diye konuştu.
– “Hukuk devleti buna müsaade etmez”
Bakan Tunç, HDP’li bazı milletvekillerinin terör örgütü PKK’ya ilişkin beyanları hatırlatılarak, “Hapisten Meclis’e girebilmenin önüne geçilebilir mi?” sorusuna karşılık, “Eğer Anayasa uygulanacaksa hapisten Meclis’e girilemez. Tabii kesinleşmiş bir hüküm gerekir. Tabii uygulanmadığı zaman bu tür tartışmalar söz konusu oluyor.” dedi.
HDP’li milletvekillerinin beyanları nedeniyle partinin kapatma davasıyla karşı karşıya bulunduğunu aktaran Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anayasa Mahkemesinde özellikle hazine yardımıyla ilgili karar oy çokluğuyla verildi. HDP, şimdi de Yeşil Sol Parti, özellikle terörle irtibatını bir kere kesmiyor. Bunu açık açık ‘Ben terörün siyasi uzantısıyım. Gelin tekrar bana kapatma davası açın. Ben terörü desteklemeye devam edeceğim.’ diyor. Yani siyaset mi yapacaksınız? Seçildiğiniz halkı mı temsil edeceksiniz? Yoksa terör örgütünün sözcülüğünü mü yapacaksınız? Yani burada eğer siz terör örgütünün sözcülüğünü yapar, terörün propagandasını yaparsanız hukuk devleti buna müsaade etmez. Hiçbir demokratik hukuk devleti buna müsaade etmez. Dünyanın neresine giderseniz gidin. ‘Devlet katliam yapıyor.’ diyor. Devletin terörle mücadelesini bir savaş olarak nitelendiriyor. Yani bunu siz nasıl düşünce özgürlüğü olarak kabul edebilirsiniz ki? Hangi belgede bunlar düşünce özgürlüğü. Yani şiddeti savunmak, terörü savunmak hangi belgede düşünce özgürlüğü kapsamında?”